AZİZ AMCAM VE SİGARASI

Satırlarıma başlamadan önce bu olayı hakkıyla tasvir edememe korkusu duyduğumu belirtmek isterim. Fakat aynı anda yazacaklarımdan dolayı duyduğum heyecanı da bir kenara atamam. O kadar kalpten seviyorum ki bu olaya tanık olmamı sağlayan zatı. Kendisi baba yarısı benim için. Hatta içimden Baba diyorum, Aziz baba. İsmi gibi değerli insan, öyle ender öyle nev-i şahsına münhasır, öyle alicenap. Baba gibi adam. Adam gibi adam lafı ise hafif kalıyor.
O nasıl güzel sigara içişi öyle bee amcam diyorum içimden. Neyse baştan başlayayım: En sevdiğim semtten yine karşıya geçiyorum, Kadıköy'den Eminönü'ne en sevdiğim ulaşım aracı olan Şehir Hatları vapuru ile geçiyorum. Her zaman ki gibi fix menü eşlik ediyor bana; taze çay ve okumakta olduğum kitabım, bazen de aylık aldığım edebiyat dergileri falan olur. Vapur kalkıyor rıhtımdan, martılarda peşimizde tabi, birkaç parça simit için tüm bu çabaları. Ne yapsınlar ekmek davası. Hem belki aç oldukları için değil de sevdiklerinden yiyiyorlardır simidi. Olamaz mı? Şahsen ben simit hastasıyım. Onlar da çok seviyor olamaz mı? Sorduk mu hiç onlara? Neyse martılarda bir acayip hayvan zaten, hele Kadıköy martısı daha bi değişik. Yolculuk başlıyor. Hem çay-kahve içip simit yiyebileceğiniz hem kitap okuyup hem canlı müzik dinleyebileceğiniz  hem de boğaz manzarası izleyebileceğiniz başka bir ulaşım aracı var mı Allah aşkına? Başka İstanbul yok bee diyorum yine camdan boğaza bakınca. İyi gelmez mi hiç...
Kitabın sayfaları bir bir geçmiyor öyle. Hatta çoğu zaman kulağım canlı müzikte olduğu için aynı sayfada takılıp kalıyorum, okuyorum ama anlamıyorum, çünkü; kulağım bestede, müzikte. Alıp götürüyor beni o müzik başka diyarlara. Çok şükür hala kaliteli ve güzel müzik yapan insanlar var bu memlekette. Ve çayım bitiyor. Vapur iskeleye yanaşacak ve yolculuk sona erecek derken gözüm amcamların Galata köprüsü altındaki mekanına kayıyor. Hava soğuk, mekanın dışında bir tek amcam gözüme çarpıyor. Kimseler geçmiyor köprüden o derece soğuk. Sadece esnaf var bir de martılar. Amcam sigara içiyor. Ama nasıl içiyor öyle böyle değil. Bir anda takılıp kalıyorum öyle, hipnotize ediyor beni vapur iskeleye doğru manevra yaparken. Bakışlarım sabit amcama bakıyorum. Nasıl çekiyor dumanı öyle içine, ta derine en derine çekiyor sanki. Peşpeşe ve hızlı bir şekilde çekiyor. Bazen de yavaş yavaş çekiyor sanki ağır çekim gibi geliyor bana. Galiba diyorum, düşündüğü derdine göre ayarlıyor, tasasına göre üflüyor dumanı diyorum. Tasvir edemiyorum ki bağışlayın beni, sigara dalı o kadar yakışıyor ki kara ellerine, parmaklarına anlatamıyorum, tarifi zor. Acaba neyi bu kadar düşünüyor, neden bu kadar çok sigara içiyor diyorum. Sahi kaç paket içiyor onu da bilmiyorum. İşin gücü stresli, sorumluluğu fazla bunlarla doğru orantılıdır diyorum. Ama bunları onu izlerken değil sonrasında; vapur artık geri dönmek için hareket ettiğinde düşünebiliyorum. Evet, vapur iskeleye yanaşmış, içerisindeki mevcut yolcuyu boşaltmış, yeni yolcuyu almış, kalkmak üzere. Bense seyre dalmışım Aziz amcamın sigara içişine. Oysaki zamanında inebilseydim ilk onun yanına uğrayacaktım. Her zaman ki gibi acı kahvelerimizi söyleyip, muhabbete başlayacaktık. Her şeyden konuşacaktık.  Sonra mutfaktaki İmam lakaplı bir çalışan arkadaş kahvelerimizi getirecekti. Bende bu sırada bu mevzuyu açacaktım. Ya amca diyecektim, ya amca sen nasıl güzel sigara içiyorsun öyle diyecektim, nasıl yakışıyor sana diyecektim, bunun hakkında bir şeyler yazmak istedim diyecektim ama aynı zamanda babama da hep söylediğim gibi içmeyin lütfen şu mereti diyecektim. Ama diyemedim bütün bunları ona. Çünkü vapuru kaçırdım daha doğrusu vapuru kaçırmadım, vapurdan inmeye fırsat bulamadım, vapur beni kaçırdı. Sonra nedendir bilmem tekrar aynı vapurla Eminönü'ne dönmek istemedim. Bende eve geldim düşündüm taşındım ve olanları yazmak istedim. Ve yazdım... Sigara içemeden sigara edebiyatı yapanlara selam olsun...
Uğur BAĞCI
NOT: SİGARA SAĞLIĞA ZARARLIDIR!!!


Yorumlar