KAR TOPU VE KARTONDAKİ KEDİ

Bugün bu sene ilk defa okulların kar yağışı nedeniyle tatil edildiği haberini alarak biraz da artık okulu bitirmiş ve bu haberin bende eskisi gibi mutluluk yaratmadığının farkına vararak biraz mutsuz başlıyorum satırlarıma.
Evet, bu sene ilk defa burada, İstanbul'da kar yağdı ve tuttu biraz. Tutması önemliydi, çünkü yolları, bahçeleri, araçların üstlerini, ağaç dallarını, çatıları, pencere kenarlarını, balkon boşluklarını kar tutmayınca yapılmıyor kar tatilleri.
Ve dün gece ve bu sabah ilk defa kar topu oynama fırsatı buldu çocuklar, çocuklar ve onlarla birlikte çocuk olanlar. Cumartesi gecesi ve ertesi günün pazar olması sebebiyle de katılım bir hayli oldu bu kar topu savaşlarına. Ben dışarı çıkamadım tabi, çünkü çocuk değilim ve çocuk da olamadım, henüz çocuğum da yok, kısmet belki ileride kendi çocuğumla kar topu oynar, karda  yuvarlanırız, hayali bile güzel gerçekten. Ben kitap okuyorum: Oğuz Atay'dan Tehlikeli Oyunları adlı kitabını, sessizliği bozan bir gürültü var; çocukların mutluluk çığlıkları, birbirlerine attıkları kar topları ve çığlıklar, bir çığ gibi büyüyor gecenin karanlığında sokak lambalarının altında. Dikkatim dağılıyor, okuyasım kaçıyor ama suratım beş karış değil, tatlı bir tebessüm var yüzümde, sitem etmiyorum bu tatlı gürültüye. Ve sonra elimden bırakıyorum hafifçe kitabı masaya; hatta o kadar hafif ki yere düşen bir kar tanesi gibi sanki. Cama koşuyorum çocukları ve çocukla çocuk olanları izlemek için... Kar ve kar ile oynayan çocuklar ne kadar güzel gözüküyor manzaramdan diye geçiyorum içimden. Biraz seyrediyorum dışarıdakileri, oynadıkları alanda gittikçe ayak basılmamış yer hacmi azalıyor, gittikçe ıslanıyor minik ellerindeki eldivenler, gittikçe ağırlaşıyor, gittikçe üşüyor  minik eller ama farkında değiller çünkü gittikçe daha çok eğleniyorlar, gittikçe kardan yaptıkları adam vücut buluyor... Ayrılıyorum pencereden, üşüdüm çünkü. Nasıl üşüyebilirim ki diyorum, camdan bakarken üşür mü insan? Üşür, üşürmüş. Camlar hep oda sıcaklığının altında olur kışın, camın altındaki mermerler de öyle. Sonra dönüyorum kendi masama bir şeyler karalamak için. Ve başlıyorum: Nefret ediyorum kendimden ve camın ardında üşüyen evsiz insanları , barınaksız hayvanları hiç düşünmeyenlerden...
Uğur BAĞCI


Not: Bu gece eve dönerken evsiz kimseye rastlamadım, ama bu kediyi bu halde durakta gördüm oda evsiz sayılır.



Yorumlar