ÇUKUR

Tam düşüyorum çukura diyorum, düştüm diyorum, çaba bile göstermiyorum düşerken tutunmak için, hiç elimi uzatmıyorum duvarlara, taşlara, yukarılara, gücüm de yetmez diyorum yoruldum çünkü aynı şeylerden, kalayım diyorum, yapacak bir şey yok diyorum, hem dışarısı da (yeryüzü) buradan farksız diyorum, orada da nefes alamıyorum burada da diyorum, sadece bir fark var; burası daha karanlık ama daha sessiz diyorum, hep sessizlik sakinlik istiyordun ya al işte avun bununla diyorum, benim için bir artı diyorum ve kapatıyorum gözlerimi karanlığa sessizliğe bırakıyorum kendimi artık tam tamam derken gözümün önünde küçük bir çocuk gülümsüyor bana doğru bakıyor ben de ona tebessüm ediyorum. Sanki kulağıma en sevdiğim şarkının müziği geliyor, gitmiyor, tüm sessizliği bozuyor...
Sonra düşünüyorum ve şaşırıyorum bu kadar saf gülüşe sahip olmasına, şaşırıyorum her şeyden bihaber oluşuna, şaşırıyorum hayatta sadece plastik, peluş bir oyuncağa sahip olmasına ve sadece evet sadece elindeki 5-10 liralık oyuncakla mutlu oluşuna hayret ediyorum, imreniyorum ona ama aynı anda da tebessüm ediyorum ve yüzümdeki çoğu zaman çalışmayan kaslarım çalışıyor, garip bir gürültü çıkarıyorlar kasılırken, kulağımla değil içimden beynimle duyuyorum bunu, ya da derimin altında hissediyorum. Çukurun sessizliğini de buna yardımcı oluyor tabi, çünkü bazen duyamadıklarını duymak için sessizliğin sesini dinlemen gerekir, kan dolaşımımı bile küçük büyük duyabiliyorum bu sessizlikte.
Sonra yine bir ses tonu, o çocuk sesi, o yüzdeki saf gülüş, her şeyden bihaber mutluluk beni tutuyor sanki; oysa ki ben elimi bile uzatmamıştım, tutup kaldırıyor çekip kurtarıyor beni çukurdan, tekrar yeryüzüne, yaşama tutunuyorum, nefes alıyorum tıpkı tekrar denize bırakılmış balık gibi. Hayat kaldığı yerden devam ediyormuş diyorum.
Bir zamanlar bende böyle çocuktum diyorum, zaman nasıl geçmiş diyorum, geçiyor ben bunları söylerken sen de okurken zaman yine geçiyor. Ve zaman, o çocuğu da balığı da beni de seni de öldürecek...
Uğur BAĞCI



Yorumlar