GECE VE ECE 2

Gece, başla, başlasın, başlıyor.
Gece yalnız evde, saat gece ikide, iki iki dört emiyor bu gecede, 3 ediyor, biri nerede? Bir kayıp bu gece, biri daha bekleniyor, iki etti gene, hayır 3, bir de ben varım ama hala bir eksik.
Kim bu bir? Adı ne? Gelir mi, gelecek mi, gelse mi? Biri gelecek bu gece ama kim?
Kapı çaldı, çalıyor, yani zil sesi, kapının bir yere gittiği yok. Kapı yerinde kaldı, ben kalktım ayağa kapının ayağına gittim, hep kendi ayağına getirir adamı. Kapı işte, benden büyük, galiba evdeki herkesten büyük. Yaş olarak da, boy olarak da. Bazıları kapı gibi adam derlerdi bazısına, sahi nerede kimdi onlar?
Sensörlü lamba sönmüş, biri saklanmış kapanın arkasına 15 saniye hareketsiz kalmış, delikten bir şey gözükmüyor, ses vermiyorum bilerek, kim o diyecek halim yok, kimseden korkum da yok, azrail zile basmaz sonuçta, akıl var mantık var, pardon mantık yok bu gece, dedim ya biri kayıp, mantık olabilir. Mantık mı geldi acaba bu gece?

Neyse, kapıyı açıyorum, açtım. Bir surat Ceee diyor, sıfat gülümsüyor, gözler kocaman, toplamda kendi kapının yarısı kadar. Gelen Ece imiş. Ece, iki hece, kayıplardan birini bulduk, mantık değilmiş gelen, Ece geldi, hoşgeldi, elleri de boş değil, seversin dedi, severiz "come in" dedim.
Ece, bu gece ne var menüde dedi, bilmem 'Netflix' açık şeç beğen başlat dedim. Bitirmediğin dizi var mı ki senin dedim, ya da izlemediğin film, var mı gerçekten, akşama kadar evde zaten arkadaş olmuşsun 'Netflix' ile dedim, bu gece bir şeyler izlemesek ne olur dedim. Şöyle bi hasbıhal etsek olmaz mı ya da sen şiir okusan? Olmaz dedi Ece; onları da yaparız ama her gece film izlemem lazım ingilizce pratiğim için şart dedi.
+ "Fucking bullshit" dedim.
- Ece "Fuck off" dedi.
Ece, dinle beni dedim. Şimdi sen her gün 'Netflix' izleyince ingilizce pratik yaptığını mı sanıyorsun cidden? Sadece duyuyorsun, konuşmuyorsun. Nasıl pratik bu Allah aşkına? Teoride kalmıyor mu? Ece, kandırma kendini, bir adım öteye gitmen, gitmemiz lazım. Bak az önce birbirimize hakaret ederek pratik yaptık aslında, hep böyle olması lazım. Ece yarın da babana "Fuck off" desene, ya da okuldaki en yaşlı profesöre. Diyebilir misin? Baban anlar mı mesela? Doçent ya baban belki anlamaz dedim. Ece bu sefer "fuck you, son of bitch" dedi. Güldüm, güldük, artık alıştım, alıştık. Ece'nin evdeki varlığı da 'Netflix' dizisi gibi sanki, bir farkı yok Amerikan dizilerinden, bir tek garajlı bahçeli evde oturmuyor, oturmuyoruz. 
Küfür her insan evladına yakışmaz hatta çoğunluğa ama Ece küfür etsin, yadigar kalır üstüne, saklarsın, korursun, anana da sövse babana da, Ece, küfür etse, beste dir o hece hece dökülür, yüz kasları kasılır, tebessüm gözünün kenarlarından yaş gibi ağzına oradan da çenesindeki gamzesine akar çukurunda birikir sanki, her tebessüm ettiğinde gamzesi daha bir belirginleşir, mest olursun. Ece, gamzesi, mavi gözlerini unutturur. Anadan doğma estetik dudakları anarşinin meşale ateşi gibi parlar sanki. Gücünü  isyan eden dilinden alır, her küfür her sövme isyandır aslında; kendine, hayata, her şeye ama yine en çok kendine.
Ece, bu gece dudaklarında küfür, dudakları  o kadar mahir ki küfre; o güzel mavi gözlerine bakamazsın bile, dudaklarıyla konuşursun, düşersin gamzesindeki çukura, çıkamazsın, çıkmak istemezsin.
Ece, dedim. Bu gece, biraz şiir okur musun dedim. Film sonraya kalsın, bize önce şiir lazım.
Ece, roman sevmez, uzun uzun hiç okumaz, hep kısa keser, çabuk sıkılır, hiç kalın kitabı olmadı, sadece şiir okur, diğerleri zaman kaybı der. Şiirler insana yeter der, bütün romanların, şiirlerin kurgulanıp kurgulanıp biraz da matbaacılar daha fazla kazansın diye basıldığını iddia eder. Ece, bu gece sadece bana değil, yazarlara, uzun uzun hikaye, roman yazanlara da sövüyor.
Ece, bir kitap seçiyor rastgele, açıyor rastgele. Dinliyorum diyorum. Eli önce kadehe uzanıyor, bir yudum, bir yudum daha, boğazında hafif acı ile okumaya başlıyor, dakikalar geçiyor. Benim aklımda yalnız tek dörtlük kalıyor ben de size onu yazıyorum, yazdım:
 Güçlü olduğumu söylerler
 gel sen beni bi de gece gör
                            kafandaki ben nasıl yerle bir inanamazsın
             beni mumla arasan bulamazsın...
                                                                                              (SILA - anlatsam geçer mi?)
Dakikalar geçiyor, belki saatler. O şiiri okurken kadehime bakıyorum, içkinin içinde sanki biri boğulurken keman çalıyor, kulağımda Ece'nin okuduğu şiir ama kafamda klarnet çalıyor, Hüsnü abiden, soyadı tamamen paradoks: Hüsnü Hüzünlendirici olmalıymış, fakat onun suçu yok anne babasının öngörüsüzlüğü. Gözümü bir an 10 metrekaredeki boşluğa sonra yine elimdekine bakıyorum. En sevdiğim kadeh, tam avucumun içine oturuyor, sıksam avucumu patlasa kadeh, kanım karışsa alkole sek gerçekten çok zor gidiyor, cam parçaları da boğazıma takıla takıla gitse acı acı, boğazımı ciddi anlamda yaksa diye düşünüyorum, biliyorum çok psikopatça...
Ece susuyor, sıra sende diyor, konuş, konuşuyorum:
Ece, biliyor musun diyorum, bu gece bir kaybımız var, daha doğrusu gecelerdir, kaç gece oldu saymadım, sayamadım, bulamıyoruz kayıbı, polise de haber vermedik. Şaşırıyor, nedir o diyor? İçimdeki çocuk bir gece dudaklarından aşağıya, çenendeki gamzenin çukuruna düşmüş kayıp, galiba memnun da yerinden, düşerken de hiç çığlık atmamış, çıkmak istese boyu uzun çukurdan çıkar, saklanıyor orada sığınıyor gamzene, iyi bak o çocuğa, ben bakamadım, yaktım onu hep, kötü alışkanlıklar değil iyi alışkanlıklar edindir, şiir oku ona hep, kadehi azalt, oradan da şişeye düşmesin, ölecek yoksa...
Ece susuyor, bana da sus diyor, susuyorum, sustum. Şimdilik...

Uğur BAĞCI
     





 

Yorumlar