EKMEK TEKNESİ

Düzlükler görmeliyiz; düzlükler, 

düzlüklerde ağaçlar, dağlar, dağların üstünde bulutlar. Bulutlara uzaktan yatay bakmalıyız, yağmurun yağdığını görmeliyiz ya da yağacağını. Tahmini biz kendimiz yapmalıyız, akıllı cihazlardan bakıp değil.

Kuş sesleri duymalıyız, cıvıl cıvıl kuş sesleri. Martılar bağrışmalı, çatılarda kavga etmeli. Serçeler gelip pencerelerimize konmalı, güvercinler kurlarıyla rahatsız etmeli bizleri.

Denize, sahile yakın bir yerde oturmalıyız. Semt biraz tuz kokmalı, balıkçı tezgahları olmalı. Belki bir sahil kasabası olmalı. Küçük olmalı evet bir kasaba olmalı. Öyle küçük ki; herkes birbirini tanımalı. Esnaf, esnafı, esnaf vatandaşı, komşuları tanımalı. Bir fırın sattığı bütün ekmekleri kime sattığını bilmeli. Bir ekmeği verirken Ayşe teyze nasılsın bugün, Mehmet amca iyisindir inşallah demeli o esnaf abimiz. Öyle bir semt olmalı ki, ekmek tekneleri kutsal yerleri sayılmalı semtin. Dokunulmamalı, yıllarca süregelmeli, yıkmamalı. Babadan oğula kalmalı. Böyle dükkanların, eski evlerin, az betonun bol yeşilin olduğu bir muhit olmalı. İnsan canı sıkılınca şöyle bir balkona çıkıp biraz maviyi; denizi, biraz yeşili görebilmeli. Görebilmeli ki huzur bulsun, ruhu bir nebze huzurla dolsun, doysun. Modern yapılarda biz zavallıların balkonu bile yok. Ne kadar tatsız ruhlarımız, ne kadar gri, bulutlu hava gibi ışıksız, baskın, beton kadar sert, soğuk. Çamaşırlarımız bizimle aynı oda da kuruyor, kokusuyla koyun koyuna yatıyoruz. Ne zavallı modernitenin sakinleri. Sigarasını bile   keyifle içemiyor kutu gibi evinde, pardon binek araç gibi diyecektim.


  Uğur BAĞCI

Yorumlar